Bugün bir kişinin sosyal medya hesabı, e-posta arşivi, bulut depolama alanı, kripto varlıkları ya da dijital cüzdanı, kimi zaman maddi değeri yüksek birer malvarlığı unsuruna, kimi zaman ise parayla ölçülemeyecek kadar kıymetli hatıralara dönüşmektedir. Ancak ölüm anında şu soru kaçınılmaz biçimde gündeme gelmektedir: Bu dijital varlıklara ne olacaktır?
Türk hukukunda "dijital miras" kavramına ilişkin açık ve özel bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Buna rağmen mevcut mevzuat ve yargı kararları, bu alanın tamamen hukuksuz bir boşlukta olmadığını göstermektedir. Türk Medeni Kanunu'nun 599. maddesi, mirasçıların mirasbırakanın "diğer malvarlığı haklarını" da doğrudan kazandığını düzenlemektedir. Bu ifade, malvarlığı unsurlarını sınırlı sayıda saymamakta; aksine değişen ve dönüşen toplumsal gerçekliğe uyum sağlayabilecek bir genişlik taşımaktadır.
Nitekim Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nin 13.11.2020 tarihli kararı, dijital miras tartışmaları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Söz konusu kararda mahkeme, ölen kişinin iCloud hesabında yer alan dijital unsurların terekeye dahil edilebileceğini kabul ederek, dijital malvarlığının miras hukukunun dışında tutulamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Yerel mahkemenin "özel hayatın gizliliği" gerekçesiyle talebi reddetmesi ise istinaf aşamasında isabetsiz bulunmuştur.
Bu karar, dijital varlıkların yalnızca kripto paralar veya dijital cüzdanlarla sınırlı olmadığını da göstermektedir. Dijital miras; aile fotoğraflarını, kişisel yazışmaları, henüz yayımlanmamış metinleri, videoları ve hatıra değeri taşıyan pek çok dijital unsuru kapsamaktadır. Nasıl ki bir mirasbırakanın kilitli günlüğü, mektupları veya aile albümü mirasçılara intikal ediyorsa, dijital ortamdaki karşılıklarının da miras hukukunun koruması altında olması gerekmektedir.
Özel hayatın gizliliği ve haberleşmenin gizliliği kavramları elbette göz ardı edilemez. Ancak bu ilkelerin, mirasçıların külli halefiyet ilkesinden doğan haklarını tamamen ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması da hukuken isabetli değildir. Mirasçılar, üçüncü kişi değil; mirasbırakanın hukuki kişiliğinin devamı niteliğindedir. Bu yönüyle dijital hesapların mirasçılara intikali, dijital veya fiziki olmasına bakılmaksızın aynı hukuki zeminde değerlendirilmelidir.
Öte yandan dijital miras meselesi, yalnızca bireyler ile mirasçılar arasında yaşanan bir sorun da değildir. Teknoloji şirketlerinin ölüm sonrası hesaplara ilişkin birbirinden farklı uygulamaları, hukuki belirsizliği daha da derinleştirmektedir. Kimi platformlar "anı hesabı" uygulaması getirirken, kimileri yalnızca mahkeme kararıyla erişime izin vermekte, kimileri ise bu konuda tamamen sessiz kalmaktadır.
Kanaatimce dijital çağda miras hukukunun da dönüşmesi kaçınılmazdır. Dijital varlıkların terekeye dahil edilmesi, bu varlıklara erişimin hangi usulle sağlanacağı, vergilendirme ve paylaşım esaslarının ne şekilde belirleneceği açık ve öngörülebilir kurallarla düzenlenmelidir. Aksi halde dijital miras, önümüzdeki yıllarda hem aile içi uyuşmazlıkların hem de yargı yükünün en önemli kaynaklarından biri haline gelecektir.
Sonuç olarak, ölüm gerçeği değişmemektedir; ancak ölümden sonra geride bırakılan miras artık yalnızca taşınır ve taşınmazlardan ibaret değildir. Hukukun da bu dijital gerçekliğe gözlerini kapatması mümkün değildir. Dijital miras, bugünün değilse bile yarının en temel hukuk meselelerinden biri olmaya adaydır.
Editor : Haber Merkezi