Modern dünyada bu örnekler azaldığı için bu insanlar da azaldı; hatta bu karakterler garipsenir oldu.
Sessiz İyiliğin İnsanları
Her devrin sessiz kahramanları vardır. Onlar kimseye yük olmadan yaşar, kimseyi incitmeden giderler. Yardım ederler ama asla yardım beklemezler. Hastaları ziyaret ederler, ama kendileri hastalandığında kimsenin duymasını istemezler. Kaza yapanı ararlar, ama kendileri kaza geçirse duyulmasını istemezler. Kendileri acı çekerken bile 'kimse üzülmesin' diye gülümsemeyi bilirler.
Bu insanlar, modern dünyanın gürültüsünde neredeyse unutulmuş bir erdemin son temsilcileridir. İyiliği bir 'eylem' değil, bir 'varoluş biçimi' hâline getirmişlerdir. Ve onların bu hali, Kur’an’ın övdüğü bir ahlaka işaret eder: İsâr.
İsar: Kardeşini Kendine Tercih Etmek
Kur’an-ı Kerim, Haşr Suresi 9. ayette buyurur:
“Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, kardeşlerini kendilerine tercih ederler.”
İsâr; cömertliğin ötesindedir. Çünkü vermek, bazen fazlasından olur; ama îsâr, yokluğundan verebilmektir. Gerçek îsâr, kalbin bencilliğe karşı kazandığı zaferdir.
Bazı fedakâr insanlar tam olarak bunu yaşar. O, başkasının huzuru için kendi rahatından vazgeçer. Bu bir fedakârlık değil, içsel bir teslimiyet hâlidir. O bilir ki, 'iyiliği Allah için yapmak' insana görünmeden de anlam kazandırır.
Bu İnsanlar Neden Sessizdir?
Bu insanlar, 'kimse yorulmasın' diye kendi acılarını gizler. Çünkü onların dünyasında 'başkasının yükünü hafifletmek' bir görevdir, 'kendi yükünü göstermek' ise bir külfettir. Birçok kişi onların bu tutumunu 'kendini ezmek' ya da 'fazla alçakgönüllülük' sanabilir. Oysa onlar, iyiliği bir alışkanlık değil, bir ibadet olarak görür.
Onların sessizliği, bir korkunun değil, bir olgunluğun sonucudur. Zira bilirler ki; 'İyilik gösterilmek için değil, korunmak için gizlenir.'
Tarihten Bir Işık: Ensar’ın Sofrası
Bir sahabi, evinde sadece çocuklarına yetecek kadar yemek olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) misafirini aç bırakmamak için hanımıyla güzel bir karar verirler: “Işığı söndürelim, misafir yesin, biz aç uyuyalım.”
Sabah olunca Allah Resûlü tebessüm eder: “Allah, bu gece sizin yaptığınızdan razı oldu.”
İsâr işte budur: Aç kalsa bile kardeşinin doymasını isteyebilmek. Karanlıkta kalmak pahasına bir kalbi aydınlatabilmek.
Yakın Tarihten Bir Yankı: Bosna’da Paylaşılan Ekmek
Bosna kuşatmasında, yaşlı bir kadın yardımdan aldığı tek somun ekmeği 'Üç gündür açım' diyen askere uzatır: “Evladım, ben açlığa alışığım; sen yaşa der.”
Bu sahne, îsârın modern çağdaki yankısıdır. İmanla yoğrulmuş bir kalbin, açlığa rağmen paylaşma gücüdür bu. Çünkü îsâr, maddi imkândan değil, ruhi zenginlikten doğar.
Modern Dünyada İsar’ın Yalnızlığı
Bugün îsâr ehli insanlar azaldı. Çünkü çağ, insanı 'önce sen' diyerek büyütüyor. Her şey bireyselleşirken, başkası için yaşamak artık garip sayılıyor. Reklamlar, ideolojiler, sosyal medya hepsi aynı şeyi fısıldıyor: 'Kendine odaklan, kendini göster, kendini koru.'
Oysa îsâr insanı kendinden korur. İsar, insanın nefsine karşı direnişidir. İsar sahibi birisi Allah’ın özel korumasındadır. Bu yüzden modern dünyada îsâr sahibi bir insan, garip görünür. Ama bil ki, bu gariplik aslında hakikatin yalnızlığıdır.
Erbakan Hoca: İsârın Çağdaş Temsilcisi
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca bir ömrü, 'ben' değil 'biz' diyerek yaşadı. Makamı, menfaati, şöhreti değil; ümmetin dirilişini hedefledi. Anlattıkları çok zaman doğru anlaşılmasa da o mücadelesine kararlılıkla devam etti. Bir cümlesi, bu ruhun özetidir:
“Ne yaptıysam Allah için yaptım.”
Bu söz, îsârın modern çağdaki en sade, en güçlü tanımıdır. Çünkü îsâr, yapılan her şeyi Allah rızasına bağlamaktır. Gerçek iyilik, karşılık beklemeden yapılır; çünkü ödülünü insanlardan değil, Allah’tan bekler.
Gariplerin Şerefi
Modern dünya, bu karakterleri anlamakta zorlanıyor. Onlara 'fazla iyi', 'fazla sessiz', 'fazla duygusal' diyor. Ama aslında bu insanlar, insanlığın vicdanını ayakta tutan azınlık.
Onlar olmasa, iyilik unutulurdu. Onlar olmasa, insanın insan kalması zorlaşırdı. Evet, belki azlar… Ama Allah katında çok kıymetliler.
Çünkü onlar bilir ki, bu çağda garip kalmak bir kusur değil, bir onurdur.
Onlar, “Ne yaptıysam Allah için yaptım” diyebilenlerin sessiz mirasçılarıdır.
Ve belki de bu yüzden; gariplik, Allah için yaşamanın en sade hâlidir.