USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000
GÜNDEM

Hukuk ve Ekonomi: Bir milletin iki temel direği

Bir ülkenin yükselişi yalnızca ekonomik rakamlarla ölçülmez; adaletin sesi ne kadar gür çıkıyorsa, kalkınmanın temeli de o kadar sağlam demektir.

Hukuk ve Ekonomi: Bir milletin iki temel direği
06-11-2025 22:58
06-11-2025 23:01

Hukuk ve ekonomi, birbirini tamamlayan iki kuvvettir.

Biri toplumun vicdanını, diğeri emeğin karşılığını temsil eder.

Bu iki alan arasındaki denge bozulduğunda, hiçbir kalkınma modeli uzun vadede ayakta kalamaz.

Bugün dünyada güçlü ekonomilere baktığımızda, hepsinin ardında sağlam bir hukuk düzeni olduğunu görürüz.

Adaletin öngörülebilirliği, yatırımın cesaretidir.

Güvenin olmadığı yerde sermaye, emeğin olmadığı yerde üretim barınamaz.

Tarihe baktığımızda, bu gerçeği kavrayan milletlerin nasıl ayağa kalktığını görmek mümkündür.

19. yüzyılın sonunda Japonya'da Meiji reformcuları, ülkeyi yıkıntıdan çıkarmanın yolunu sanayileşmede değil, hukuk ve eğitim reformlarında aramıştı.

Onlar biliyorlardı ki, adalet olmadan ilerleme bir yanılsamadan ibarettir.

Bugün Japonya'nın teknolojik üstünlüğünün ardında, o dönemde atılan hukuki ve idari temeller vardır.

Benzer bir anlayış, Osmanlı Devleti'nde de 19. yüzyılın ortalarında kendini göstermiştir.

1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı, yalnızca idari bir düzenleme değil, modern hukuk devletine giden yolda atılmış büyük bir adımdı.

Bu fermanla birlikte, "herkesin can, mal ve ırz güvenliği" devlet teminatı altına alınmış; hukuk, kişisel otoritenin değil, ilkenin gücüyle anılmaya başlanmıştır.

Osmanlı bu adımla, adaletin yalnızca yargılamada değil, ekonomik hayatta da düzenin temeli olduğunu fark etmişti.

Nitekim Tanzimat'tan sonra ticaret, vergi ve toprak hukukuna dair yapılan düzenlemeler, ekonomide istikrarın zeminini oluşturdu.

Batı dünyasında ise aynı farkındalığın çok daha önce doğduğunu görürüz.

17. yüzyılda İngiliz düşünür John Locke, mülkiyet hakkını bireysel özgürlüğün temel direği olarak tanımlamıştı.

Ona göre devletin meşruiyeti, vatandaşın emeğini ve mülkünü koruma sorumluluğundan geliyordu.

Bu fikirler, daha sonra Adam Smith'in "Ulusların Zenginliği" adlı eserinde ekonomiyle birleşti ve modern liberal düzenin temellerini attı.

Smith, serbest piyasanın kalıcı olabilmesi için hukukun üstünlüğünün zorunlu olduğunu vurguladı.

Çünkü adalet olmadan rekabet, rekabet olmadan refah olmazdı.

Bugün Türkiye de benzer bir kavşakta duruyor.

İş dünyamızın dinamizmi, genç girişimcilerimizin cesareti, sanayicimizin emeği var.

Ancak bu çabaların kalıcı olması için, adalet sistemimizin daha hızlı, daha öngörülebilir ve daha erişilebilir hale gelmesi gerekiyor.

Ekonomi, güvenle beslenir; güvenin kaynağı ise hukuktur.

Bir iş insanının yatırım yapma cesareti, yalnızca piyasa koşullarına değil, hukuki güvencelere de dayanır.

Vergi sisteminde adalet, rekabette eşitlik, ticarette dürüstlük; bunların hepsi ekonomik sürdürülebilirliğin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Biz inanıyoruz ki; hukuk sadece mahkeme salonlarında değil, üretim tesislerinde, ofislerde ve hayatın her alanında nefes almalıdır.

Adaletin olduğu yerde ekonomi, ekonominin olduğu yerde umut vardır.

Ve umut, bir milletin en büyük sermayesidir...


Editor : Haber Merkezi
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ÇOK OKUNANLAR
ARŞİV ARAMA
PUAN DURUMU TÜMÜ
GÜNÜN KARİKATÜRÜ TÜMÜ
Karikatürler